Ortadoğu nasıl okunacak ve
nasıl anlaşılacak; günümüz dünyasının en zor sorularından birisi belki de bu,
çelişkiler ve çatışmaların dünyası Ortadoğu, geleceğin görünmediği geçmişin
dayanılmaz ağırlıklarının insanların üzerine çöktüğü bir coğrafya herşeyden
önce burası, unutulmayan acıların dünyası, unutulmayan ve yaşanan acılar her
gün biraz daha canlı sanki… gençliğini yitirmemiş, canlı ve kontrolsüz bir
zihin; heyecanlı, tecrübesiz ve ürkek bir cesaret… yıllanmamış, yaşlanmamış ve
olgunlaşmamış; çünkü olgunlaşmak ve yaşlanmak biraz da unutmaktır; yaşlısı
genç ve genci çocuk…
Teksaslıların petro-kültürel
dünyasının bir parçası değil mi ki bu büyük ve kadim coğrafya son yüzyıldır, petrol
denen o kara yağ bir işe yaradığından beri… yüzbinlerce belki de milyonlarca
yılın canlılarının son hali olan bu kara yağ bu coğrafyayı yönetenlerin
daha doğrusu kör topal yönetmeye çalışanlarının tek umudu tek kaynağı değil mi,
inançları dışında tek egosu, tek gururu değil mi… bütün geleceğin, siyasetin,
ilişkilerin, zenginliğin, varlığın, çıkarların, mücadelelerin, terörün,
savaşların, fakirliğin, yokluğun, yoksunluğun, geleceksizliğin adı bu kara yağ
değil mi ve bu devasa miras yapay devletlerin, siyasetlerin altında bölgeye
belalardan başka bir şey getirmedi bugüne kadar... güven vermeyen zayıf bir ekonominin,
politikanın ve gücün; ayrıca üzerine inşa edilen boş egoların, yalanın,
aldatmanın, yolsuzluk yapma imkanının tek kaynağı değil mi… sadece kaynak zengini
bölge ülkeleri de değil üstelik bunun faydasını ve zararını gören; bütün
üretim ve mali yapılarını bu kara yağ ve gazlardan gelen kaynaklara dayamış
çevre ülkelerin ekonomilerinin, yatırımlarının ve ticaretlerinin de çok önemli bir kaynağı
değil mi...
Üzerinde kıyametler
koparılacak açgözlü bir rasyonelliğin bölgesi buralar; üstüne bir de irrasyonelliğin
şaşılacak tarihi zenginliği ile muazzam bir bataklığa saplanan bölge “civil engineering” dünyasının görüntüye
dayalı medeniyet inşası (civilization)
ile kurtarılamayacak kadar zayıf ve bilinçsiz, şuurunu yitirmiş durumda… ve bu
yapı daha doğrusu yapısızlık siyasetin küçük çıkarları yüzünden hiç hesap
vermemiş, verememiş; hiç esaslı bir sorguya çekilmemiş; kaderine terk edilmiş
durumda… açgözlü bir fizik ve şuursuz bir metafizik… özeti bu binyılların… ve
bu bileşiğin neden olduğu bitmeyen dramların ve trajedilerin coğrafyası ve ilk
bakışta görülemeyen, farkedilemeyen komedilerin de üstelik...
Bu nedenle Ortadoğu’yu
okumayın lütfen haberlerden, medya yorumcularından, gazete köşelerinden,
köşeciklerinden boş boş ahkam kesenlerden, akademilerin yazmak için yazılmış
boş ve sıkıcı birbirinden yürütme makalelerinden, tezlerinden… sözcülüğe
sığınmış sözde analizcilerden, uluslararası kuruluşların kimler için çalıştıkları ilk bakışta
belli olamayan uzman, ekonomist, analist geçinen ve gerçekliğin ruhunu finans
piyasalarının hayali dünyasına satmış siyaset, ekonomi, enerji
spekülatörlerinden… batıdaki hissedarlarına muhteşem karlı işler yapıyoruz diye
finans piyasalarında dolandırıcılık yapan, toplantılardan konferanslara koşan
şık görünümlü işadamlarından, ve kimin çıkarına çalıştığı belli olmayan bürokrasinin
ve siyasetinin azgelişmiş yapısı ile yönetiliyormuş gibi yapan devletlerin
temsilcilerinin kameralar önündeki söylemlerinden de okumayın lütfen… en başta
Ortadoğu’yu okumayın ve tabi dünyanın geri kalanını da okumayın bunlardan...
nadiren de olsa doğru, düzgün, dürüst ve cesur tespitler yok mu var tabi ama
onlar da yorumların kaçınılmaz kirliliği yüzünden görünmemekte ve kaybolmakta…
aklınızı ve vicdanınızı etkilemelerine izin vermeyin diyeceğim ama artık çok geç
hem yaşayanlar hem de yaşananları ekranlardan, medyalardan izleyenler için…
çoktan kirlendiler…
Cesaretiniz ve hakkını
verebilecek bir aklınız varsa temellere bakın, uçurumlara; en temellere…
siyasetin, ekonominin, inançların, dinlerin, mezheplerin, fikirlerin
temellerine en diplerine; maddi uygarlığın zihin dünyamızla kesiştiği en temel
noktalara… her yeri arkeolojinin konusu olmuş bu topraklar; zihninin
coğrafyasında hiçbir kazıya müsaade etmemiş olduğundan, düşüncenin üretimi en
temellere inmeden boş ve çözümsüz bir uğraş olacaktır… çünkü anlamaya değil
ezberlerini anlatmaya çalışan insanların sığ dünyasında değerli olabilecek
düşünceler de çoğunlukla uzak ve ulaşılmaz noktalarda kök salmaya
zorlanmaktadır. Bu yüzden ikiyüzlü olmak zorunda kalmış, estetize edilmiş sığ
ve sabit fikirlerin şiirsel dünyası burası, nazımı nesire kayıtsız tercih
edenlerin, kulağa hoş gelen içi boş fikirlerin dünyası…
Bu nedenle; aklınızı
karıştıran anlamsız ayrıntılara odaklanmayın, evrendeki kara maddenin peşinde koşmuyoruz
burada, kara madde ortada; yeri ve ömrü az çok belli, değeri belli, geçmişi ve
geleceği belli, Hadron çarpıştırıcılarına gerek yok burada, çarpıştırılmaya
gönülden hazır, var olabilmenin yok etmeden mümkün olamayacağını düşünen, hayatı
birşeylerden hıncını alamamış gibi her fırsatta tüketen, ölümün kutsandığı
insanlar dünyası burası; olanakların olanaksızlıklar; çarelerin çaresizlikler
karşısında sessiz ve suskun kaldığı yer
burası…
Ortadoğu’yu okumak
istiyoruz diyenler fotoğrafa tekrar tekrar baksınlar. O çocukların gözlerine,
yüzlerine, ifadelerine tekrar tekrar baksınlar; hüznü, belirsizliği,
anlamlandıramadıkları huzursuzluğu, çocuk dünyalarının büyümemiş, büyüyememiş
çocuklar tarafından yok edilişini, ayrıca anlık mutlulukları, geçici küçük sevinçleri,
güzel ve huzurlu bir gelecek özleminin değerini de Ortadoğu’nun ve dünyanın
her yerinde nedenlerini bile anlamadan var olma mücadelesi veren çocukların
gözlerinden okusunlar… cevabını bilemedikleri, anlam veremedikleri soruların,
sorunların altında eziliyor bu küçük çocuklar, gelecekleri umursamazca yok
edilen bu küçük dünyalar…
Bu coğrafyalarda
birşeyler değişecekse okunmaya başlanacak en büyük kitap bu gözler… Ama
değişemeyecek kolay kolay, daha karmaşık günler ve gelecekler çok da uzak
değil… bu çocuklar da büyüyecekler, öğrenecekler ve kirlenecekler…
Batı çok sorunlu bir
medeniyet ancak herşeye rağmen bir medeniyet… sadece kıyısından köşesinden faydalanmaya
çalıştığımız bir kavram bir dünya olmamalı Batı, ya da gözlerimizi ve
nihayetinde aklımızı kapatarak baktığımız… sorunlarını da geleceğini de
düşünebilmeliyiz bu medeniyetin…çünkü zayıf, çok sorunlu bir parçası olsak da
bir parçasıyız, geri kalan bütün dünya gibi… peki ama neden mi medeniyet? üretilen
bilimden, sanattan, mimariden değil tabiki; tarihin bir devresinde kendini
sorgulama ihtiyacına doğru ve yanlışın; iyi ve kötünün ötesinde cevap verecek
cesareti gösterebilmesinden... bu nedenle gerçekte ne medeniyetler ittifakı olur
ne de medeniyetler çatışması.
*Fotoğraf; Irak’ın Kut şehrinde
geçtiğimiz günlerde çekilmiştir. Yerlerinden yurtlarından kaçmış insanların
yaşadığı köhne terkedilmiş bir otelde varolmaya çalışan çocuklar…